Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne yaşanan sürecin sonucunda en çok zararı görecekleri ve ülke olarak nasıl bir enkaz bırakacağımızı yazdı.

Türkiye'nin gittikçe içine doğru çekildiği hukuksuzluk anaforunun sonunda ne olduğu ve bu sürecin nasıl biteceği herkesin aklındaki en önemli soru. Gazeteci yazar Mümtaz'er Türköne konuyla ilgili 'Yolun sonu görünüyor' başlkılı bir yazı kaleme aldı.

İşte Türköne'nin o yazısı:

"Erdoğan ve şerikleri yargılanırken neler hissedeceksiniz? Gazetelerde, televizyonlarda boy boy Erdoğan ve onun yanında suça bulaşmış "dönemin" iktidar sahiplerinin yargılanma haberleri yer alırken, öbür tarafta daha hayatî bir gündemimiz olacak.

Benim gözümde canlanan manzara şöyle: Enkazın altından kundakçıyı çıkartıp yara bere içinde adalete teslim ederken, bizim gözümüz perişan haldeki enkazın yürek parçalayan görüntüsünde olacak. Koskoca devletin enkazı bu! Tahribat çok büyük iken, suçluların cezasız kalması mümkün mü?

Akıl var mantık var. Bank Asya 'nın ortaklık yapısı operasyona gerekçe gösteriliyor. Banka şubelerinde para yatırmak için uzayan kuyruklardan daha şeffaf daha ikna edici bir ortaklık yapısını, daha ötesi sahiplenmeyi bugün Türkiye'de hangi banka gösterebilir?

Asıl hikâyemiz daha acıklı. En az üç neslin, yıllarca göz nuru ve büyük fedakârlıklarla biriktirdiği ahlakî sermaye heder ediliyor. Bu toplum nesiller boyu iktidarın uzağında tutuldu. Batılı-laik seçkinlerimiz halkın dinini, dindarlığını bahane ederek devlet yönetmeyi kendi imtiyazları olarak gördü. Halk cahildi, gericiydi, hurafelere batmıştı.

Çare yeni nesilleri bu sonradan görme seçkinlere karşı eğitip-donatıp onların karşısına dikmekti. Başını hep bu devlet tekeline toslayan halk, bütün enerjisini ve kıt kaynaklarını yeni nesilleri en iyi şekilde yetiştirmek üzere seferber etti. AK Parti'yi iktidara getiren sosyal dinamikler, 60'lı ve 70'li yılların yokluk ve imkansızlıkları içinde başlatılan bu çabaların ürünüdür. Bugün AK Partili seçkinlerin kursağından onların kaynattığı bir çorba mutlaka geçmiştir.

Bugünün mağrurları dünün ezilmişleriydi. Toplum onlardan çok şey bekledi ve imkân ortaya çıkınca sonuna kadar destekledi. Bugün hepimiz derin bir hayal kırıklığı ve öfke hissediyoruz. Bir çıkar şebekesine, dönüşmüş ve kurduğu çıkar ilişkileri ile ayakta duran bir iktidar eline ilk fırsat geçtiğinde kendisini iktidara taşıyanlara sopa atmaya girişti. 20 yıl öncesinin Erdoğan'ı Bank Asya kuyruklarında sıra bekleyecek biriydi, bugün kendisine en zor günlerinde önüne bir tas sıcak çorba koyanların ocağını söndürmeye çalışıyor.

Halbuki toplumun derinlerinden devletin zirvesine uzanan bu zorlu macera kalıcı bir zafere dönüşebilir ve halkla devlet arasındaki ilişkiyi tersine çevirebilirdi. Üç neslin emeği, göz nuru tek kişinin diktatörlük hevesi için tüketildi. Erdoğan ve şerikleri yakın bir zamanda yargılanacak; ancak bu harcanan fırsat kimbilir kaç nesil sonra bu ülkeye tekrar nasip olabilecek?

Üç neslin avuçlarında ateşten bir kor gibi taşıdığı ahlâkî çağrı kül olup sarayın bahçesindeki toprağa karıştı. Kutsal bildiğimiz şeyler denetimsiz iktidar sevdası uğruna anlamını, amacını kaybetti, yok olup gitti. Değer miydi? Yazık değil mi? Devleti halkın emrine verip, tarihe kalıcı bir iz bırakmak dururken, despot bir mücrim olarak anılmak zavallılık değil de nedir?

"Maarif vakfı" yurtdışındaki okulları devralacakmış. Devlet vakıf kuracak, bu vakıflar okul işletecek ve eğitim verecek. 1990'larda devlet içine bir ur gibi çöreklenmiş kamu vakıflarını tasfiye etmek için az mı emek harcandı? Devlet eliyle vakıf kurmak, birilerine arpalık icat etmek dışında neye yarar? Dünyada hangi ülke bu devlet vakıflarını "sivil toplum" diye öpüp başının üstüne koyar?

Yolun sonuna geldik. Devletin ekonomik iktidarını kullanarak kurulan çıkar düzeni artık işlemiyor. Erdoğan'ın gerçek gücünü borçlu olduğu "Gölge Kamu Ekonomisi" hantallığından hareket edemiyor. Erdoğan'ın gücü dolara yetmiyor, banka hisselerinin borsada düşmesini engelleyemiyor, inşaat sektörüne merhem olamıyor. Bu kadar hukuksuzluğa, keyfiliğe dağ dayanmaz.

Diktatör olmayı beceremeyenler mutlaka şerikleri ile tam kadro yargı önüne çıkarlar. Geleceği kararan, itibarı iki paralık olan, enkaza dönenler suçun suçla kapatılamadığını bir gün gelir elbette öğrenirler. İhtişamlı saraylar, sağa sola dayılanmalar, göstere göstere yapılan hukuksuzluklar, zulümler zavallılığı, çaresizliği örtmek için artar, sadece yolun sonunu haber verirler."