Sermaye Piyasaları mevzuatı öncesinde Borsa konusundaki hukuki boşluklar üzerinde çalışan ve Türk Ticaret Hukuku konusunda misafir öğretim üyesi olarak üniversitelerde ders veren Avukat Suna Altun’un, Sermaye Piyasaları mevzuatı ile ilgili olarak da on adet makalesi bulunuyor. Ayrıca Marka ve Patent Vekilliği ile Arabuluculuk uzmanlık lisansı olan Avukat Suna Altun Hanımla aşağıdaki konuları görüştük. 

Suna Hanım sizi tanıyabilir miyiz?

1979 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldum. Staj sırasında Doktora sınavlarına girip kazandım ve doktora yapmaya başladım. Bu sırada o yıllarda ihracatın ön sıralarında yer alan Batı Pazarlama İthalat ve İhracat AŞ. de kadrolu avukat olarak çalışmaya başladım. Meslekteki ilk 10 senemi ihracat ithalat şirketinde çalışarak geçirdim. O süreçte ihracat seferberliğinin ilk başladığı zamanlardı, Sayın Özal'ın yurtdışına açıldığı, Türk ekonomisini yurtdışına açtığı yıllardı. Hiç mevzuatı yoktu bir tek Kambiyo Mevzuatı olarak 32 sayılı kararnamemiz vardı. Kambiyo mevzuatında hala o 32 sayılı kararnameden bahsedilir. Yani nasıl bir kapsamlı bir şeyse o kararname. Ben o kararname üzerinden ihracat ithalat hukukunu öğrendim ve tatbik edip uyguladım. Bu şirkette son ticaret kanunu yazan hocamız Sayın Profesör Ünal Tekinalp ile çalışma fırsatını yakaladım. Kendisi şirketin hukuk danışmanlarından biriydi ve ben Hocamla o şirkette çok ciddi mesai yaptım. Sonra kendi büromu açtım ve Borsa Şirketlerinde çalışmaya başladım. Daha sonra da Borsada hisse satın alarak mağdur olan yatırımcıların avukatlığını yapmaya başladım. Çok güzel ve enteresan bir süreçti. Çünkü mevzuatı olmadığından, başka yan mevzuatlarla destekleyerek bir şeyler izah etmeye çalışıyorduk Mahkemelere. Çok öğretici ve iyi bir deneyim oldu benim için. Daha sonra bir hukuk bürosunda 8 senelik yönetici avukat ve danışmanlığım oldu. 2014 de yeniden kendi büromu açtım. Genelde şirket hukuku ve aile şirketleri, şirket problemleri, ortakların iç problemleri üzerinde çalışmaktayım, bu konulara bir de kentsel dönüşümden kaynaklanan kat maliklerine ilişkin sorunlara çözüm üretmek eklendi.. Binayı yıkıp yeniden yapacak olan müteahhitlerle ve taraf olan kat malikleri ile ilgili problemlerin çözümünde çalışıyorum. 38 senedir hiç ara vermeden avukatlık mesleğini bir fiil icra etmekteyim. Hep başarı odaklı çalıştım. Onun karşılığı zaten sonradan geldi. Hep de öyle olur karşılığı sonradan gelir.

Arabuluculuk hizmeti hakkında bilgi verir misiniz?

Arabuluculuk ilk çıktığı zaman çok ilgimi çekti. Zaten ikinci sınavına girerek aldım belgeyi. Baktığım Ticari ve Borçlar Hukukuna yönelik davalardaki izlediğim yol şöyledir; bir davanın yarısını biraz geçip bilirkişi raporuna kadar çok sıkı çalışırsınız, sonra rapor gelir ve davaya bakan hâkimin kanaatini kestirmeye çalışırsınız ve sonrasında davanın taraflarını bir şekilde, o rapordaki rakamlar üzerinden anlaştırmaya çalıştırırsınız. İnanın çoğunlukla çok güzel sonuçlar almak mümkün olurdu. Arabuluculukta bahsettiğim bu yöntemi çok daha pratik olarak ve dava açmadan yapıyorsunuz. Arabuluculuğun sadece zorunlu olarak iş ve ticaret hukuku uyuşmazlıklarında değil mümkünse her dava türünde zorunlu hale gelmesini canı yürekten istiyorum. Çünkü arabuluculuk ikiye ayrılıyor, bir zorunlusu var birde ihtiyari dediğimiz isterlerse gittikleri şekilde yürütülen formatı var. İş Hukuk zorunlu hale geldikten sonra, işçiler taleplerinin karşılığını 3 ila 5 senede alacaklarına 28 günde alıyor. Bakın zorunlu iş hukuku arabuluculuğunun sonuçlanma süresi 28 gün. 28 gün içerisinde o adam 2 sene sonra 20.000 alacakken 10.000’e razı oluyor. Çünkü hemen alacak parasını, işverende bir yükten kurtuluyor. El sıkışıp büromdan çıkan çok başvurucu oldu. Ticaret Hukukunda da öyle, dava açılmadan, ortak müşterek yaratıp anlaşmak ve imza atıp Mahkeme Kararını karşılıklı olarak fiilen düzenlemek gerçekten her iki tarafa da fayda sağlayan bir yöntem oluyor. Onun için bu sistemi çok destekliyorum. İnşallah Türk insanında ve toplumda genel olarak ihtiyacımız olan uzlaşmanın sağlanması bakımından da faydası olur.

Aile şirketlerinin ne gibi sorunları var? Çözümleri nelerdir?

Gerçekten bir marka yaratmak bulunduğumuz yüzyılda çok önemli. Türkiye'deki markalar uzun süreli yaşamıyor. 100 yıldan fazla yaşayan markalarımız çok az. Yani aileye aktarılarak çocuklarla süregelen ve evrimleşerek zamana ayak uyduran, kaliteli ürünlere ait, güçlü markaları niye oluşturamıyoruz. ? Bence orada Türk aile yapısı gündeme geliyor. Patronun çocuğu işin en basit noktasından başlatılarak babasının çektiklerini ve/ veya işi püf noktalarını öğrenmiyor. Genç adam, çoğunlukla yurt dışında eğitimini tamamlayıp şirkette kendisinden çok daha tecrübeli, bilgili ve yetişmiş insan kalitesi üstüne konumlandırılıyor. Bu yanlış uygulama, şirket faaliyetlerine ilişkin önemli kararlarında riskli rol oynuyor, dengeler değişiyor ve şirketin mali yapısını bir süre sonra ikinci kuşak, üçüncü kuşak toparlayamıyor. Ama bunun tersi olduğu zamanda ne oluyor derseniz? babasından işi öğrenen evlat kız erkek fark etmez, bir sonraki nesillere geliştirerek aktarıyor ve o şekilde büyüyerek gidiyor şirketler. İşte orada saygıya ve hürmete dayanan denge çok önemli. Büyüklerin vefatından sonra doğru iş bölümü yapılmadan ve çalışarak şirketi ileriye taşıyan ortakların hakları korunmadan kar payı alma yönünde tartışmalar şirketlerin ticari faaliyetlerine ister istemez sekte vuruyor, nihayetinde herkes bundan zarar görüyor. Esasen Türk insanında kazan /kazan fikrinin yerleşmesi zorunluluğu var. Oysa bizde çoğunlukla sen kazanma/ hep ben kazanayım mantalitesi işliyor ki, bu da düzenin sağlıklı ve kazançlı ilerlemesine gerçekten engel oluyor. Biz Hukukçular olarak mümkün olduğu kadar o noktada şirketlerin dengelerinin bozulmamasına yardım etmeye çalışıyoruz.

Şirket Hukukundan bahsedebilir miyiz?

Aslında şu anda Türk Hukukunda en özgür olunan yer şirketlerin birbirileri ile yaptıkları sözleşmeler. Bu sözleşmelerde taahhüt edilen edimlerin ve karşılıklı yükümlülüklerin detaylı olarak belirtilmiş olmasında fayda var. Ama yine de ne kadar detaya girerseniz girin esas olan tarafların birbirilerine olan güven duygusu, baştaki güven korunabilir ise, sözleşmeye yazılmamış birçok detay, sakinlikle çözülebiliyor. Ayrıca şirketlerin kendi ana sözleşmeleri. Buralarda neredeyse hiçbir kısıtlama yok. Fakat genellikle bunlar göz ardı edilerek şirket ana sözleşmeleri hazırlanırken sadece basit olması gereken hususlar adresi, faaliyet konusu, sermayesi, sermaye payı gibi şeyler yazılıyor. Şirket ana sözleşmeleri aslında şirketlerin anayasası. Ben zaten bir işe başlarken ortak veya beraber çalışıp da orada yetki alıp, görev yapacak insanlara lütfen kavganızı şimdi yapın, yani bu sözleşme olana kadar öngörebildiğiniz bütün kavgaları yapın, sonrasında kavga olmasın diyorum. Çünkü ortaklar yola çıkarken, öngörülebilir sorunların üstünü kapattıkları zaman, daha sonra hepsi bumerang gibi kendilerine geri dönüyor.