Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Kul, iradesini Allah’tan başka kimseye teslim etmemelidir. Ne Cumhurbaşkanı’na, ne Başbakan’a ne sermayeyi elinde tutan para babalarına” dedi. Dünya ülkelerinin Suriye konusunda duyarsız davrandıklarını da yineleyen Erdoğan, “Sığınmacılara yaptığımız harcama 5.5 milyar dolar. Türkiye’ye gelen bir destek yardım 250 milyon dolar. Orhan Baba soruyor, başka da kimse sormuyor: Adaletin bu mu dünya” diye konuştu.

Türkiye Adalet Akademisi’ni ziyaret eden Erdoğan, özetle şunları söyledi:

ADALET-ZULÜM ÇİZGİSİ

“Adaletin düşmanı nedir, zulüm. Zulmün alternatifi adalettir. Adaletle ilgili pek çok tanım olmakla birlikte bunların herkes tarafından benimsenmiş ortak çerçeveye oturtulmadığını görüyoruz. Adaletle zulüm arasında ince bir çizgi, ince bir sınır vardır.

Bir de buna adaleti tesis etmekle yükümlü hukuk insanlarının vicdanları yerine başka bir takım güç odaklarının emrine girmesi eklendiğinde ortaya çıkan manzara gerçekten çok vahim, çok endişe verici olabiliyor. Ülkemiz 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde böyle bir felaketi yaşadı. Emniyet ve adalet teşkilatları içerisinde yuvalanmış bir çete, ülkenin güvenliği ve adaletin tesisi için kendilerine emanet edilmiş imkanları kullanarak bir darbe yapmaya teşebbüs etti.

KUL İRADESİNİ TESLİM ETMEYECEK


İnsanlık tarihi boyunca peşinden koşulan bir özlemin sembolü olan adalet teşkilatımız, bir kısım savcı ve hâkim aracılığıyla ülkesine ve milletine ihanet içindeki bir çete tarafından istismara kalkışıldı. Bu süreçte gördük ki hukukun değil, mahşer-i vicdanın değil, başka bir takım güçlerin emrindeki savcıların, hâkimlerin adaleti tesis etmesi mümkün değildir. Kul, iradesini Allah’tan başka kimseye teslim etmemelidir.

Ne Cumhurbaşkanı’na, ne Başbakan’a ne sermayeyi elinde tutan para babalarına... Asla teslim etmediğimiz sürece insan oluruz. Yaratılmışların en şereflisi insan budur. Hukukta duayen olmuş biri vicdan, cüzdan benzetmesi yapmıştı. O kahredici ifadeydi. Hukuk dediğimiz kavram hakla bütünleşiyor.

HUKUK MU KANUN MU

Hukuk başka şeydir, kanun başka şeydir. ‘Hukuk mu kanun mu’ derseniz benim savunacağım hukuktur. Benim hukukumu bir yasal düzenleme koruyamıyorsa, ben ona hukuk diyemem. Bunları şahsımda yaşadık. Ben Milli Eğitim’in de tasvip ettiği dörtlüğü okudum diye hapse girdim. Avukatlarıma birçok talepler, teklifler geldi. Dedik ki vicdanla cüzdan arasında durum var. Zihni ve vicdanını bir takım güçlere verenlerden hâkim de savcı da olamaz.

DÜNYA 5 BM ÜYESİNE MAHKÛM


Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı olan 5 devletin yol açtığı adaletsizlikleri, haksızlıkları ifade ediyoruz. Evet 5’ten büyüktür dünya. Çünkü 5 tane ülkeye siz 196 ülkeyi mahkûm edemezsiniz. Bu 5 daimi üyenin içinden bir tane üyenin iki dudağı arasına siz tüm dünyayı mahkûm edemezsiniz. Ama ne yazık ki şu anda dünya, bu 5 daimi üyenin 5’ine veya bir tanesine mahkûm. Buna kimsenin hakkı yok.

Öyleyse biz ‘Bu dünyada adalet var’ diyemeyiz. Kaldı ki oradaki temsile baktığımız zaman, 3 kıtayı görürsünüz. Din olarak baktığımız zaman İslam’ın dışında hangileri varsa orada o var. Yani Müslümanlar yok, gayrimüslim veya diğerleri... Onlar orada var. Peki bu adalet mi? Değil. Kıtalara baktığımız zaman Avrupa var, Asya var, Amerika var. Afrika, diğerleri niye yok? Bunu sorgulamak adalet adına bizim hakkımız değil mi? İnsanlık adına, vicdan adına bizim hakkımız değil mi?

5.5 MİLYAR DOLAR HARCADIK


Şu anda Suriye’de 350 bin insan öldürülmüş vaziyette. 7 milyon insan evinden barkından, her şeyinden uzak. Fakat 2 ülke bağlıyor işi. Neresi? Çin ve Rusya. Defaatle konuşmamıza rağmen iş çözülemiyor. Nerede adalet? 350 bin insan ölüyor, hâlâ müdahaleniz yok. 7 milyon insan evinden barkından kopmuş durumda müdahale yok. Hani İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, lafta. Ülkemde 1 milyon 700 bin insan şu anda sığınmacı.

Şimdi bizim burada adaleti aramak hakkımız değil mi? 5.5 milyar dolar ülkemizde şu anda yapmış olduğumuz harcama. Avrupa’da ne kadar var? 130 bin. Peki Türkiye’ye gelen bir destek yardım var mı? Şu ana kadar 250 milyon dolar. Sormazlar mı insana, ‘Adaletin bu mu dünya?’ Suriye’de, Irak’da, Mısır’da ve dünyanın diğer pek çok bölgesinde yaşanan olaylara ilişkin eleştirilerimizin temelinde de oradaki insanların maruz kaldığı adaletsizlikler ve zulümler yatıyor. Anayasa’da olmayanı eklemek ya da olanı gözardı etmek yemini anlamsız kılacaktır.

‘Yemin’le mesaj
Anayasa Mahkemesi’ne seçilen yeni üye Kadir Özkaya, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da katıldığı törende yemin etti. Törende konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Yasama, yürütme ve yargı organlarının, üstün hukuka bağlı, özverili gayret ve çalışmaları demokratik hukuk devleti olma yolunu açacaktır.

Türkiye’de artık ülkeyi kurtarma çağrısı yapılan kurum ve kişiler dönemi kapanmış, sorunların demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesi gereken bir süreç başlamıştır” dedi. Kılıç şöyle devam etti: “Demokrasi ve hukukun üstünlüğü temelinde yürüdüğümüz sürece sorunlardan korkmanın, yılmanın anlamsızlığı açıktır. Her şeye rağmen geleceğe umutla baktığımızı ifade etmek istiyorum. Büyük devlet olma ideali, bu toprakların insanı için bir tercihten ziyade kaderi haline gelmiştir. Miras aldığımız tarih ve içinde yaşadığımız coğrafya, bizi bu bölgede hem de dünyada kurucu aktör olmaya zorluyor. Bu görevi yerine getirirken, medeniyetleri çatıştırarak değil, barıştırarak yol almak zorundayız.

ÖZGÜRLÜKLER MAHKEMESİ
AYM üyeleri, kendilerine emanet edilen temel hak ve özgürlüklerin evrensel yapısını bozmadan, öngörülen amaca uygun olarak yapacağı yorumlarıyla anayasal ilkelerin de güvencesi olmak durumundadır. Anayasa’da olmayanı yorum yoluyla eklemek ya da olanı gözardı etmek, yapılan yemini anlamsız kılacaktır. AYM, yasaların Anayasa’ya uygunluğunu denetleyen bir kurum olmaktan daha çok, bugün itibarıyla hak ve özgürlükler mahkemesi olmanın onurlu sürecini yaşamaktadır.

2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle bireysel başvuru yolu çok kısa denilebilecek bir süre içinde, halkımızın umut kapısı olmuş, mahkememizi de hak ve özgürlükler mahkemesine dönüştürmüştür. Yargı organlarından beklenen tavır da özgürlük ekseninde yükselen uluslararası insan hakları uygulamalarını ulusal referansa dönüştürerek ülkemizin çağdaş dünyanın kenar mahallesi olmasına engel olmaktadır. Farklılıkları ve çeşitliliği, devlete yönelmiş potansiyel bir tehlike olarak nitelediğimiz takdirde özgürlük alanlarını genişletme imkânının ortadan kalkacağı kuşkusuzdur. Kendi özgürlüğümüz ne kadar önemliyse başkalarınınki de o kadar önemlidir.