Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Donald Tusk, Çankaya Köşkü'nde gerçekleştirdikleri görüşme sonrası ortak basın toplantısı düzenledi.

Davutoğlu basın toplantısında, 29 Kasım'da Brüksel'de gerçekleştirilen Türkiye-AB Zirvesi sonrası Türkiye-AB ilişkilerinin yeni bir aşamaya geçtiğini belirterek, "Birçok konuyu ele aldık. Bu eylem planıyla Türkiye-AB ilişkileri yeni bir aşamaya geçti.

Birincisi Türkiye-AB entegrasyonunun hızlanması, ikincisi gerikabul anlaşmasıyla vize muafiyetinin birlikte devreye girmesiyle ortaya çıkan iradedir. Üçüncüsü, özellikle yeni bir tabiri caizse yeni şartlara uyumlu olarak genişletilmesi gümrük birliğinin.

Dördüncüsü, özellikle Suriye başta olmak üzere uluslararası alanda yaşanan sorunların Türkiye-AB ilişkileri yeni bir çerçeve çizmesi. Mülteciler sorunu çok daha yoğun çalışmamız gereken bir alanı ortaya çıkardı" ifadelerini kullandı.

Özellikle Suriye'deki gelişmeler ve mülteciler sorununun Türkiye ve AB üzerinde oluşturduğu baskı ve çözüm yollarının bugünkü görüşmede ele alındığını anlatan Davutoğlu, "Suriye krizinden ne Türkiye ne Avrupa sorumludur.

Suriye krizinin sorunları, halkına zulmeden rejim, terör örgütü ve uluslararası aktörler. Fakat, bunun bedelini Türkiye ve AB ödüyor. Türkiye'de 2.7 milyon mülteci var. Ekonomik niyetle gelen istismarcılar da var. Bu da bir sektör oluşturdu dünyada insan kaçakçılığı anlamında" dedi.

Fronteks ve NATO'nun devreye girmesiyle nasıl tedbirler alınacağının da görüşüldüğünü anlatan Davutoğlu, 3 milyar Euro'luk kaynağın nasıl kullanılacağı konusunun da görüşmede ele alındığını ifade etti.

DEMİRTAŞ'IN CUMA NAMAZI ÇAĞRISI

Bir gazetecinin, "HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 'Yarın cuma namazı için bütün halkımızı birlikte Cuma namazını kılmaya davet ediyoruz' şeklinde çağrıda bulundu. Nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusuna Davutoğlu, Her şeyden önce dün bütün provokasyonlara, şiddet, terör saldırısına rağmen bu çağrılara kulak asmadan Diyarbakır'da vakur bir duruş sergileyen vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Dün çağrılar yapıldı, provokasyonlar ama Diyarbakır halkı bunlara hiç yüz vermedi, çünkü ben de her hafta sonu bölgedeyim, geçen hafta Bingöl'deydim. İlçelere kadar gidiyorum, bölge halkı Türkiye'nin huzuru ve istikrarının ne demek olduğunu biliyor. Çevrede yanan ateşe Türkiye'yi sürüklemek isteyen, bölücü terör örgütüne karşı da basiretli bir tavır sergiliyor. Diyarbakır'ın bu provokatif çağrılara kulak asmaması çok anlamlıdır" cevabını verdi.

DEMİRTAŞ'IN BİR TUTUMUNA DİKKAT ÇEKMEK İSTİYORUM

Demirtaş'ın bir tutumuna dikkat çekmek istiyorum" diyen Davutoğlu, "Özellikle de Doğu ve Güneydoğu'daki Kürt vatandaşlarımıza seslenerek ifade ediyorum. Cizre'de haftalarca operasyonlar sürdü, Cizre'nin Silopi'nin bütün bu terör unsurlarından arınması için mücadele ettim ama ne zamanki gerçek anlamda terör örgütlerinin ele başlarına yaklaşıldığı an söz konusu oldu, birden Demirtaş, 'Cizre'de bina hikayesi söz konusu oldu'.

Peki aylarca niye bu konularda ses vermediniz? Çünkü, onlar o barikatların arkasında kandırılmış o gencecik çocukları düşünmezler. İsterler ki daha çok genç ölsün. Ne zaman ki o gençleri sürükleyen çetenin elebaşlarına geldiğinde, son anda onların ele başlarına geldiğinde, birden bu elebaşıları nasıl kurtarırız diye çaba içine giriyorlar.

Cizre'de bunu yaptılar. Bizler orada hayatını kaybeden aldatılmış gençler için de üzülüyoruz. Diyarbakır, Cizre, Silopi'nin bu gerçeği görmesini istiyorum. O gencecik çocukları aldatıp, karanlık bir geleceğe gönderenler, kendi elebaşılarına sıra geldiğinde birden onları kurtarmak için çaba sarf ediyorlar.

Günlerdir biz Diyarbakır'da çağrıda bulunduk. Valimizi de söyledim, çıkmak isteyenlere her türlü kolaylığı gösterin. Hiç kimse adalet önüne çıkarılmadan cezalandırılmaz. Ta ki elinde silah olup da bugün İstanbul'da olduğu gibi terör saldırısında bulunmamış olsun. Yine, Sur'da kim adalete teslim olmak isterse hayatı teminat altındadır" ifadelerini kullandı.

Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Demirtaş'ın meselesi bu değil, Demirtaş'ın meselesi halkı sokağa dökmek, aynen Suriye'de Irak'ta yaşanan tablolar gibi şeyle Türkiye'nin geleceğini karartmak. Biz, buna izin vermeyiz. Sur'u ben Demirtaş'tan çok daha iyi bilirim ona aşkla bağlıyım, Diyarbakırlı onu iyi bilir.

Yapmak istediği şey şu, psikolojik ortam oluşturup gerginlikleri kışkırtarak bir çatışma ortamını teşvik etmek. Bir anda şimdi cuma namazını hatırladılar. Demek ki ben yeni duydum ama böyle bir çağrı yaptıklarına göre. Düşünün, Marksist, Leninist bir örgüt.

Arkasından geçtiğimiz aylarda Diyarbakır'da Fatih Paşa Camii'ni yakanlar bunlar, ezanları susturup birtakım marşlar söyletenler minarelerden bunlar, Hz. Peygambere açıkça hakaret eden milletvekili barındıranlar bunlar. Şimdi birden, etnik ırkçılık ile Diyarbakır halkını ayaklandıramadılar, Diyarbakır halkı onlara itibar etmedi, şimdi de cuma namazı gibi dinimizin kutsal bir ibadetini kullanarak güya kendilerini halka yakın görünmek isterler.

Demirtaş bilsin, herkes onu da tanır, herkes bu toprakların kültürüne, düşüncesine inancına onların ne kadar uzak olduğunu bilir. Dolayısıyla, bizim Diyarbakır'da da Sur'da da Türkiye'nin her yerinde tek hedefimiz var kamu düzenini ihdas etmek, insan haklarını teminat altına almak, herkesin hayat hakkını, mal ve namus emniyetini sağlamak.

Bunu kim tehdit ederse, hangi terör örgütü ve kim tehdit ederse, buna karşı da gerekli tedbirleri almak. Başka zaman cuma namazını hatırlamayanların bir anda bunu hatırlamasını da basiretli Diyarbakır halkının dikkatine sunuyorum.