Tarih 8 Ocak 1996... Ümraniye Cezaevi'nde öldürülen tutuklular için Alibeyköy'de cenaze töreni düzenlenecekti. Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe, "Mutlaka ben izlemeliyim" diyerek habere gitti."Sarı Basın Kartı" olmadığı gerekçesiyle ilçeye sokulmadı. Haberi izlemekte "ısrarcı" davranınca da, gözaltına alındı ve yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu'na götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü. Polisler vururken defalarca "Ben gazeteciyim" diye bağırdı.

Ancak zaten her cop da tam da gazeteci olduğu için daha bir şiddetli indi.Metin, spor salonunun yakınlarında ölü olarak bulundu. Yetkililer çelişkili açıklamalar yaparak cinayeti gizlemeye çalıştı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin'in gözaltına alınmadığını; Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan gözaltına alındığını ancak sonra çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü; İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan ise spor salonunun duvarından düşerek öldüğünü iddia etti.Bir süre gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılanlar ise, ısrarla Metin'in gözaltında polis tarafından öldürüldüğünü ve cesedinin gözaltında tutulan diğer kişilerin yanından alınarak götürüldüğünü söylediler.

GAZETECİLER BU DAVAYI SONUNA KADAR TAKİP ETTİ

Metin'in ağabeyi İbrahim Göktepe, Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan'a ifade verdi ve Metin'in gözaltında polisler tarafından öldürüldüğünü belirterek, şikayetçi olduğunu söyledi. Ve hukuki süreç başladı.Ne var ki, süreç işlemesin diye yetkililer ellerinden geleni yaptılar. İşte Metin'i basının bir simgesi haline getiren şey de devletin bu aymaz tutumu oldu.

İlk defa gazeteciler beraberce içlerinden birinin böyle aleni şekilde linç edilmesine tepki gösterdi. Ve meslektaşları, Metin'in annesi Fadime Göktepe'nin arkasında "İnadına hepimiz birer Metin'iz" sloganıyla bu davanın takipçisi oldu.İstanbul'daki duruşmalara binlerce kişinin gelmesi üzerine dava önce Aydın'a ardından da Afyon'a sürüldü.

Ancak bu sürgün Metin'in meslektaşlarını ve takipçilerini yıldırmak bir yana daha da kızdırdı. Her duruşmaya Türkiye'nin hemen her yerinden yüzlerce otobüs kaldırıldı. Ve dava 28 Eylül 2000'de beş polis memuruna "kastı aşan insan öldürmek" ve "faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek" suçlarından verilen yedişer yıl altışar ay hapis cezasının onanmasıyla bitti. Bir polis memuru ise Yargıtay'ın kararı bozmasından sonra 20 ay hapis ve beş ay kamu hizmetlerden uzaklaştırma cezası aldı.

Mahkum polislerin cezalarının tamamlamalarına 19 Aralık 2000'de yürürlüğe giren Şartlı Tahliye ve Ceza Erteleme Yasası engel oldu.Belki hukuki olarak o davadan istenen sonuç çıkmadı ama Metin, genç gazetecilerin, sokakta gerçeğin peşinde koşan muhabirlerin unutulmayacak simgesi oldu.

Haberinyoksa çalışanları olarak Metin'i saygıyla anıyoruz...