Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV ve Star TV ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. 


Canlı yayında ağırlıklı olarak IŞİD'in elindeki Türk rehinelerin kurtarıldığı operasyon konuşuldu.
 

Davutoğlu, "Bu bir operasyondu" şeklinde nitelendirdiği süreçle ilgili pazarlık ve fidye iddialarını kesin bir dille yalanladı.

Operasyona ilişkin ayrıntılı bilgiler de veren Başbakan, kurtarma sürecinde yerel bir elemanın da deşifre olduktan sonra infaz edildiğini söyledi.

Rehinelerin kurtarılmasının ardından kendisini telefonla arayarak tebrik eden CHP lideri Kılıçdaroğlu'nu takdir eden Davutoğlu, BDP ve MHP'yi ise eleştirdi.

Davutoğlu, "Sayın Bahçeli'nin de böyle bir tebriği ya da şeyi yaşamasını isterdim, onun açıklamaları beni şaşırttı. Her zaman insancıl olduğunu veya bu anlamlarda etnik ve mezhep ayrımı olmaması gerektiğini söyleyen HDP'lilerin bir açıklama yapmasını beklerdim" diye konuştu.

Başbakan'a ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin, rehineler kurtarıldıktan sonra yaptığı, "Artık Türkiye'den daha fazla katkı bekliyoruz" açıklaması da soruldu.

IŞİD ile mücadelede Türkiye'nin kendi kaygı ve ulusal çıkarlarına göre karar vereceğini ifade eden Davutoğlu, "Türkiye bir şey ıspat etmek zorunda değil" şeklinde konuştu.

Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

"Bu tür süreçler çok kritik süreçler. 11 Haziran'dan bu yana hepimiz çok kritik sınavdan geçtik. Bu ilk sınavımız değildir. Şu ana kadar 200'ün üzerinde vatandaşımızı tereyağından kıl çeker gibi aldık.

Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşalarını ülkeye getirmişse herkes bu sevinci yaşamalı. Bu şartlardan vatandaşını alan her ülkenin bireyi kazanır. Dikkatsiz sarf edilen bir söz ve süreç, sadece vatandaşların kaybına değil, ülkenin itibarının kaybına da yol açar.

Prensip olarak hiçbir zaman fidye ödemedik. Fidye ödemek bir vatandaşı kurtarırken başkalarını tehlikeye atar. Ailelerin psikolojilerini, kalan elemanların psikolojilerini, kaçıranların, dolaylı müzakere ile, psikolojilerini yöneteceksiniz.

Vatandaşlarımız kaçırıldıktan sonra, bir süre rehine tabirini kullanmadık. Rehine tabiri kullanıldıktan sonra pazarlık başlar. Vatandaşlarımızın rehine psikolojisine girmelerini istemedik. 'Onlara rehine muamelesi yaparsanız, başka muamele görürsünüz' dedik.

Musul halkı Türklere zarar vermeyi düşünmez. MİT müsteşarı ve ben etkili kişilerle görüştük. Günbegün nakış gibi işleyen bir strateji uyguladık. Libya'dan vatandaşlarımızı transfer ederken çok sayıda aşiretle iletişim kurmuştuk.

Musul bizim düşmanımız değil, Sünniler bizim düşmanımız değil. Irak'ın hiçbir halkı bizim düşmanımız değil. Bizim başkonsolosluğumuz tek yabancı temsilcilik olduğu için Musul halkının sevgisini kazanmıştı.

'SÜRECİ ZORLAYAN HABERLER ÇIKTI'

Olaylar sırasında bizi asıl zorlayan operasyonlar ve çatışmalar yoğunlaştığında çevre şartlarını kontrol edememek oldu. Ya bir bomba isabet ederse diye düşündük. Türkiye'de süreci zorlayan haberler çıktı. En kritik dönemde gensoru verdiler. Açık oturumda konuşulsun dediler. Neyi konuşacaksınız açık oturumda?

Biz IŞİD ile anlaşmışız, cumhurbaşkanı seçimindeN önce bırakılacaklarmış. Onların başına en ufak bir şey gelse bütün Türkiye türbülansa girer. Tüm taşları tek tek kontrol edeceksiniz. Din adamlarını da devreye soktuk. Suriye üzerinden bırakılmalarını da planladık.

O gün benim temas demem, sabah 6'ya kadar bir dakika uyumamışız ve ben o şartlarda televizyona açıklamaya çıkıyorum, yine hiç uyumadan Şanlıurfa'ya iniyorum, hiç uyumadan Ankara'ya geliyoruz ve bu şartlarda kelime oyunlarına bakıyorlar. Bu kadar basitlik olur mu Evet, bu bir operasyondu, eğer tatmin edecekse burada söylüyorum. Diplomaside 'operasyona başlıyoruz' dediğimizde bu, bazen bir büyükelçiyi çağırıp nota vermek olabilir. Bazen bir tahliye operasyonu olabilir.

Bunların kafası hep polisiye kafa olduğu için, onların hep anladığı operasyon illa kan dökülecek, bu muydu arzuları. Yine de bunları da önemsemiyorum. iki gündür sokaktaki insanların yüzündeki tebessümü, gözlerindeki ışıltıyı görmek bize yetiyor. Büyük bir iş başarıldı. Emeğe geçenlere tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

'ELİMİZDEN GELSE İLK GÜN ALIRDIK'

Önemli olan vatandaşlarımızın ülkeye dönmesidir. Operasyonun neticesi önemli. Kardeşlerimizden birinin saç teline zarar gelseydi bildiğimiz her şeyi unuturuz. Zikrettiğimiz tek şey fidye ödemedik, ödemeyiz. Bu milli bir operasyondur. Elimizden gelse ilk gün alırdık. Bir an bile bırakmazdık.

Çok yaklaştığımız anlar da oldu. THY'ye iki uçağı hazır tutun diye söyledik, Temmuz ayında ama olmadı. Birçok kere çok yaklaştık. Ne gerekiyorsa o yapıldı. Her zaman risk vardır. Her yer değişiminde her seçenek masadaydı.

O gece Hakan Bey (MİT Müsteşarı) aradı ve 'beklediğiniz müjdeyi kısa bir süre içinde verebiliriz' dedi. Azerbaycan gezisini iptal etmeyi düşündüm. Sonra Öztürk (Musul Başkonsolosu) aradı. Telefonu açar açmaz 'hoşgeldiniz Öztürk' dedim. O anda bu operasyonun arkasında Türkiye Cumhuriyeti olduğunu anlamasını istedim. Saat 05.30 civarı, Hakan Bey arayarak bizim sınıra geçtiklerini ve güvende olduklarını söyledi. Benzer olaylara bakıldığında sonuca erken ulaştığımızı söyleyebiliriz.

Hangi spekülasyon yapılırsa yapılsın, kendi araçlarımız kullanılarak operasyon gerçekleştirilmiştir. Vatandaşlarımızın canı söz konusuysa gereken her şey yapılır. Ne aldı ne verdı tartışmasına girilmemesi lazım. Bütün Irak'ta Türkiye'ye büyük sempati duyan bir kesim var.

Herkesin saygı duyduğu, IŞİD'in de Musul'daki konumu gereği üzmek istemeyeceği bir kesim var. Çünkü halk tabanında zemini var. IŞİD'e 'Bu rehinelere zarar vermeyin, onlar bizim emanetimidir' diyecek herkes devreye sokuldu.

Rehinelerin tutulmamaları gerektiğine yönelik pazarlıklar tabii ki yapıldı. MİT'e ne gerekiyorsa yapın, talimatı verdim. Bunlar içinde fidye dışında her türlü temas vardır. Kimle temas kurmak gerekiyorsa kuruldu. Ayrıca başka temaslar da olmak zorunda.

Cumhurbaşkanımızın ve benim ne kadar emek verdiği biliniyor. Ama bazı insanlar var ki onların yüzleri bilinmiyor. O arkadaşları alıp getirenlerin yüzlerini ben biliyorum. Operasyondan 4 gün önce Başbakanlık'ta ağırladım. Bir vatadanşımız onları yolda görse onları bilmez. Kahramanlık budur. Bilinmeyen çok insanın emeği var. Yerel bir unsur olarak bir tanesini zikredeyim. Fark edilince infaz edildiği haberi geliyor. Bunları rahmetle anıyorum.

'TÜRKİYE KARARINI KENDİ VERİR'

Sayın Kerry buraya geldiğinde IŞİD ile mücadele konusu ele alındı. Son dönemde uluslararası basında sanki Türkiye sınavda olan bir tarafta bir şey ıspat etmek zorunda. Türkiye bir şey ıspat etmek zorunda değil. Bütün meseleyi rehinelerle ilişkilendirip rehineler bırakıldığında ne yapacaksınız diye soru Türkiye gibi bir ülkeye sorulmaz. Türkiye kendi kararını kendi verir.

Birileri bir şey ıspat edecekse uluslararası toplum kendini ıspat etsin. İnsanlar kimyasal silahlarla öldürüldü, bir tek BM kararı çıkarılabildi mi? Hükümetimizin IŞİD'e terör örgütü demediğini söylüyorlar. Biz 13 Ekim 2013'te Bakanlar Kurulu kararıyla IŞİD'i terör örgütü ilan ettik. Daha ortada Musul baskını yoktu. IŞİD'e karşı tutumumuz aşikar. Ama niyetleri başka. Rehinelermiz oradayken bize bir şey söyletip, bizi problemin parçası haline getirecekler. Bizim kaygılarımız ve ulusal çıkarlarımız var.
 

Rehineler bizim birinci önceliğimizdi. Şimdi esas meselemiz, bölgede huzur ve istikrarı sağlayacak yaklaşımın sağlanmasıdır. Mesele Suriye halkının sahipsizliği. Esad sahip çıkmadı katletti, uluslararası toplum sahip çıkmadı, muhalefet zayıfladı. Aynı şey Maliki için geçerli. Sünni kesimi dışlamayın dedik, eleştirildi. Sünni siyasetçiler dışlandı, Sünni siyasetçi kalmadı. Bu IŞİD'i sahiplenmek değil. IŞİD en büyük zararı İslam'a veriyor. ÖSO'sunu desteklememenin bedeli ağır oldu.

Türkiye'nin öngörüleri hep doğru çıktı. Aradaki gri alan yok edildi. Suriye Ulusal Konseyi zayıflatıldı. Muhalefeti Cenevre 2 sürecine katılmaya ikna ettik. Bu hat üzerinde büyük kitleler kendilerini sahipsiz zannediyor.

2012'de Ortadoğu'da demokrasi rüzgarı esiyordu. Şimdi terör rüzgarı esiyorsa demokrasinin arkasında durmayanlar kendilerini sorumlu hissetmeli. Biz şimdi tüm dünyaya ne kadar mülteci alacaksınız diye sorarız. Avrupa'nın 3 yılda aldığı mülteciyi 3 günde aldık. Riskleri göz önüne alarak mültecileri misafir ettik.
 

Irak ordusu yüzde 95 nisbetinde tek mezhepten oluşuyor. Böyle bir yapının sürdürülmesi mümkün mü? Bizim arzu ettiğimiz şey 2012'de kaybedilen demokrasi dalgasının tekrar oluşturulmasıdır.