“Erkek değil insan olmayı öğretiyorum. Sevmenin sahip olmak değil değer vermek olduğunu. Toplumun tersine taş fırın erkekliğinin kötü, kılıbıklığın iyi olduğunu öğretiyorum... Sorduğu her soruyu samimi, içten ve yalansız cevaplıyorum.”

Yeşilçay, Instyle dergisinin sorularını yanıtladı. Bu ara yoğun çalışıyorsunuz. Keyfiniz nasıl? Çok sevdiğim bir işi yapıyorum. Yaşadığım ana odaklanıp, her anın tadını çıkartmaya çalışıyorum. İnsan geçmişin sıkıntıları ve geleceğin endişelerinden sıyrıldığında daha çok keyif alıyor...

Ben hiçbir zaman hayat üstüme geliyor diye düşünmem. Hayat bu, tabii ki sıkıntısı olacak. Yani kimseye gül bahçesi vaat edilmemiş emin olun. Bunu bilip buna göre yaşamak lazım sadece...

Paramparça dizisiyle -klişe deyimle- ekrana dönüşünüz nefes kesti. Dizi hem çok övgü alıyor hem de iki kadının çatışması çok izleniyor. Gülseren karakteri kimseye boyun eğmediği için belki de çok sevildi. Siz nasıl buluyorsunuz Gülseren’i? Candan, samimi, adaletli, emekçi, mağdur ve mağrur, ezilmiş, sevmiş ama sevilmemiş. Gülseren sevgiyi özlemiş bir kadın...