TOROĞLU: Riva, Ünal Aysal’ın babasının çiftliği gibi. Babası almıştı ona Riva’yı! Satarak götürüyorlar, alarak değil. Ticarette kural şudur; bir malı alırken kazanırsın. Ünal Aysal beyefendi, hani sen para verecektin, Galatasaray’ın kasasına para koyacaktın! Şimdi diyor ki; ‘kötü durumdayız, seneye Avrupa’ya gidemeyebiliriz’. Bakın buradan söylüyorum; seneye UEFA Galatasaray’a ‘gelme’ diyebilir. Galatasaraylılar hazır olsun. Ünal Aysal, hani bankalarda, sokaklarda oralarda buralarda kameralar var ya; onlara bile konuşuyor. Ben Belçika’ya gittim soruşturdum; ‘burada zengin bir Türk var ama Ünal Aysal değil’ diyorlar.
YALÇIN: Hangi yabancının sağlam tazminatı yok ki… Türkiye’de çalışmak kadar güzel bir şey var mı bir yabancı için.
TOROĞLU: Teleferik gibiyiz. Giderken para veriyoruz, gelirken para veriyoruz. Prandelli 3-4 hafta sonra gider. Galatasaray’ın maçları uzun ömürlü olur ama, Prandelli’nin kısa…
YALÇIN: Biz her türlü veriyoruz. Alırken, gönderirken… Ailesi için, çocukları için, evi için, okulu için…
TOROĞLU: Beşiktaş’ın berabere kaldığı Yunan takımı ikinci değil üçüncü sınıf bir takım. Maçı seyrettim; dakika 80’de dedim ki; Beşiktaş kaşınıyor. Bilic seyretti.
